26 Eylül 2011 Pazartesi

Kazdağları'nda güz...

Bir müddet ortadan kaybolmak için en iyi zamanı kolladığım doğru; ve o en iyi zaman daima Eylül'dür benim için. Tatil dendiğinde deniz-güneş-şamata anlayan ve buradan hareketle yılın en kalabalık, en sıcak, en patırtılı zamanlarında tatile çıkanlardan değilim. Eylül'ün çıkıp gelmesini ve o çılgın tatilci kalabalığının ortadan çekilmesini her zaman aynı sabırla beklerim... Ki; mevsimin son domatesleri dalından koparılıp ağzıma atılmak üzere bana kalsın, değil mi efendim:) 

Kazdağları her zamanki gibi muhteşemdi. Mevsimin ilk yağmuru da usul usul yağmak üzere muhtemelen beni bekledi. ''Ayva sarı, nar kırmızı, sonbahar...'' halleri iç bayıltıcı yaz sıcağından yorulmuş ruhuma doğrusu çok iyi geldi. Güz meyvelerini dalında sevdim, bu sene de onları aynı renk, bolluk ve güzellikte gördüğüme tabii ki çok sevindim:)

Ve kokular, kokular, kokular... Bir yaprak ıtır, bir sap lâvanta, defne yaprağı, birer dal nane ve fesleğen. Kazdağları'nın kokular karmasından bir ''beşibiryerde'' yani, müsaade isteyip bu numuneleri entarimin cebine doldurdum, onlarla gezip dolaştım ve geri geldim. Güzün bu güzelim kokularına da teşekkür ettim...

Çok sevdiğim bu mevsimin kendine özgü bereketiyle donattığı dalları seyretmek, bir kısmı sökülmüş tahta iskelenin ortasında oturup Ege sularına inen akşamla meditasyon yapmak, çocukluğumun geçtiği bu kıyılarda, geçmişin kokusunu hâlâ saklayan eski Giritli evlerinde, daracık sokaklarda dolaşmak, en sevdiğim dağ köyünde, yakında sürekli içinde yaşayacağım evi seçmek üzere aranmak, çeşmesinden akan o ipek gibi suyu içmek ve havasını ciğerlerime çekmek ters duran birşeyleri düzeltmek gibiydi sanki. İçimde türlü sebeple yerinden oynamış ne varsa hepsi yerine oturdu adetâ, eğri-büğrülükler düzeldi, sığdıramadıklarım katlanıp-toplanıp hooop diye yerine yerleşti. Bu defa ne internet istedi canım, ne gazete, ne TV haberi, ne film, ne de dizi, sadece  Kazdağları'nda OLma halini deneyimlemeyi seçtim. Yalnızca ve en yalın hali ile buydu istediğim. Üç-dört günün içinden elbette pekçok hikâye çıktı gene ama müsaadenizle şimdilik bu kadar olsun deyip, devamını daha sonra anlatmak üzere huzurdan çekileceğim.

Hoşbuldunuz beni, ve evet, hoşgeldim:)  

11 yorum:

Çiğdem Atabey dedi ki...

hoşgeldin Handancığım, özledik seni.. Dün arayacaktık hatta, belki bugün ararım.. :)) Yazdıklarını okuyunca 2 hafta onceki tatilimiz aklıma geldi, ben de havuz başında "SADECE KİTAP OKUYUP OLMAYI" deneyimledim de, arkadaşın ne dedi bil bakalım: Madem kitap okuyacaktın niye geldin, para cebimize kalırdı :)))

kucaklarım...

Handan Demiralp dedi ki...

Aaah aaah, ne diyeyim Cheetos'cuğum?:)Herkesin dinlenme biçimi kendine göre olsa gerektir, bu sadece OLma hali çoğu kez insanın en yakınındakilere de tuhaf geliyor, biliyorum. Ama bu öz gerçekliği değiştirmiyor işte, ben meselâ giderek daha da sadeleşiyorum, taleplerim azalıyor ve başkalarına göre az olan bana bol bol yetiyor. Sevgimle kucaklıyorum, iyi haftalar diliyorum...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Buralarda oluşunun adeta kokusunu aldım ama telefonla bölmeye kıyamadım keyfini. İlk meditatif derste sana katılma ya da şu köyde sana komşu olma hayalleri kurduğumu iletirim buradan. Sevgilerimizle..

Handan Demiralp dedi ki...

İnternet bağlantısı peşine düşmedim Lâle'ciğim, oralarda olduğundan emin de değildim açıkçası. E-postanı geç okuyunca vaziyeti anladım ama? Neyse, gelirsen burada görüşelim artık. Annem de yakın zamanda dönecek çünkü, o taraflara yolum düşmez herhalde... Bekliyorum, çok sevgiyle...

Baturhan dedi ki...

Bende Handan'dan ses yok, bizim kız Hindistan'a uçtu herhal diye düşünüuordum.. O kadar uzağa gitmemiş, benim onlarca yıldır gitmek isteyipte bir türlü gidemediğim memleketciğine gitmiş meğersem..:) Hoşgeldin kardeşciğim, can arkadaşım anladık yine çok keyifli geçmiş yolculuğun..
Bu arada yukarıda sataşma var, ben tatile niye geldin derken para cebimizde kalsın anlayışıyla demediydim o sözü. Sen gelme ben iki hafta kalayım; sen evde rahat rahat on kitap oku, ben rahat rahat rus arkadaşlarla ilgilenebileyim anlamında dediydim.. Düzeltir hayırlı akşamlar dilerim efenim..

Handan Demiralp dedi ki...

Özrü kabahatinden büyük derler ya Batos, işte o tam da bu olsa gerek:)Siz en iyisi Cheetos ile paylaşın kozlarınızı ama elbette bir ara yolunuzu Kazdağları'na da düşürmeyi deneyin tabii. Meselâ gelecek Mayıs ayında, oralarda düzenleyeceğim yoga ve Birlik Bilinci Kampı'na katılmayı istersiniz belki, belli mi olur?:)Çok özledim, gelmediniz:( Halen bekliyorum can arkadaşım, sevgiyle, daima...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Ben genelde buralardayım :) Velakin, İzmir'e geleceğim bir ara. Görüşmek dileğiyle...

Çiğdem Atabey dedi ki...

Yaa Handancığım, görüyorsun halimizi, ölende mi öldürende mi suç derler ya, sence hangisinde :))

Kazdağlarına gitmeyi çok istiyoruz, hatta "emeklilik günleri için oralardan bir yer bulsak" diyoruz.. Ama öncesinde kampa katılmayı kendi adıma çok isterim. Belki Batos da erer o vakte kadar da, gelir :)))

İzmir'e de yıl bitmeden gelebilsek ne güzel olur değil mi, dur bunu bir programa alalım..

selamlar sevgiler,
Çitos & Batos & pistanlar...

Handan Demiralp dedi ki...

En iyisi biz yolunu İzmir'e düşüremeyen tüm dostlarla Kazdağları Birlik Kampı'nda buluşalım:) Oralarda hepimize yetecek yer var diyecek oldum bir ara ama, taş köy evleri ve zeytinlikler bile hızla satılıyor? Emekliliğimize yer kalır inşallah. Biz hayra niyet edelim de hayrolsun. Orada hayat güzel, bir arada olursak daha da güzel olacağından eminim:) Çoooook sevgilerle...

Baturhan Atabey dedi ki...

Yaşasın yol gözüktü....
Hamiş: Rus arkadaşlara da açık mı yoga kampı?

Handan Demiralp dedi ki...

Eskimolar, orman perileri ve uzaylılar da dahil, evrenin her parçasına açık Batos:)Ormanda odun toplarken rastgelebileceğin ayıyı bile kampa getirmek olası, geniş düşünüyoruz bu anlamda ama gene de sen Cheetos'un kapsama alanında kalsan iyi edersin bence, güvenlik açısından yani:) Çok sevgiyle...