11 Eylül 2011 Pazar

Fikir uçuşmaları...


- Kendime ya da sevdiklerime hediye almak istediğimde genellikle Paşabahçe'ye dalmamın hiç de tuhaf olmadığını düşünüyorum her gidişimde... Mağaza düzenlemesi, ürün gruplaması, mağaza elemanı kalitesi, paketleme ve elbette ürün bolluğu+şıklığı daima tatminkârdır bana göre. Dün gene uğradım, bilhassa desen ve tasarımlardaki ''kedi'' egemenliğine bayıldım:) Başka hediyelerin yanında, ''Kuyruk'' serisi ürünlerden bir çift porselen kupayı da kendi hayatıma hediye etme kararı aldım. ''Buddha'' formlu ürünler de çok hoştu. Gülsün ''stoneware'' ile çalışılmış, stilize bir oturan Buddha mumluğu beğenip aldı. Onun bir benzeri de daha önce atölye açılışına hediye gelmişti. Hem sade ve yalın hatları sevenlere, hem  Osmanlı tarzı görkemli çizgilerden hoşlananlara, hem de Hindistan'ın altın renkli, bol kırmızılı, dallı-filli çağrışımlarını beğenenlere hitap edecek türlü çeşit ürün arasında keyifle dolaştık. Asıl önemli olanın, herkesin kesesine ve zevkine müsait olacak şekilde aradığını bulabilmesi olduğunu düşünüyorum. Özetle; Paşabahçe'nin sadece cam olmaktan çıkıp kendini yenileyen, değişen, giderek güzelleşen çizgisini seviyorum...

- Dün gece Gülsün ve Halûk'un evinde çok güzel bir gece geçirdik. Onlar mutfağa daima birlikte girer, sofralarına getirecekleri yemekleri beraber hazırlarlar. Gene öyleydi ve herşey çok lezzetliydi, ellerine sağlık, sofralarına bereket:) Yemek sonrası kahvesine eşlik eden orijinal ''Mastika'' da çok hoştu doğrusu, sakız ağacı reçinesinin muhteşem kokusu damakta iz bırakıyordu. Ardından George Michael'ın 11 Haziran 2007 tarihinde, Londra Wembley Stadium'da verdiği konserin DVD'sini izledik. 90.000 kişi kapasiteli alanı tıklım tıklım dolduran insanları  ve gösterinin ışık düzenlemelerini görünce, bu şartlarda konser veren sanatçıların genel toplumsal ölçülere göre ''normal'' davranabilmelerinin zaten mümkün olmadığını düşündüm! Yunan asıllı eski Wham!'ci George Michael da elbette ''normal'' değil ve olmasın, böyle, olduğu halde iyi zira. Kimseye örnek olma gibi bir derdi yok, cinsel tercihleri sadece kendisini ilgilendirir, hâlâ o hatırladığımız sesle söylüyor şarkılarını, görünüşü değişmiş olsa da sesi aynı tazelikte, ayrıca bizim kimi ''star''(!)larımız gibi sahneye abuk-gubuk kıyafetlerle çıkıp, üç şarkıda bir daha abuk-gubuk olanlarıyla değiştirme vaziyeti de yoktu! Sütlü çikolata rengi bir ceket, siyah gömlek, siyah pantalon, gözlükleri  ve siyah botlarıyla çıktı sahneye. Arada değiştirdiği kıyafetindeki tek fark gömleğin tişörtle yer değiştirmesi ve ceketin rengi oldu sadece, o kadar. Konseri sırasında Amerika ve İngiltere ile ilgili, bizde olsa ortalığı yıkacak cinsten siyasî eleştirilere de animasyon olarak yer veren sanatçı, en sevilen şarkılarını stadı dolduran binlerce insana söyleterek hâlâ unutulmadığını gösterdi. Seyirci yaş ortalamasını merak edenlere, seksenli yıllarda Wham! dinleyen ve bilhassa Careless Whisper şarkısıyla sevgilisiyle dans etmiş olanların çoğunlukta olduğunu söylemem yeter sanırım:) Kulis ve konser öncesi görüntülerin de bulunduğu konser DVD'sini, meraklıları bulup muhakkak  izlesin derim. Ve bu adamlar ''normal''leşmesin lûtfen, hayatlarının sonuna kadar böyle ''anormal'' takılsınlar diye de eklerim...


- Çöpe atılmış bir kitap buldum geçenlerde, kitabın çöpe atılmasından hiç hazzetmem ve eskiden olsa sürü-sepet küfür de sallardım bunu yapana ama şimdiki bilinç halimde (vardır elbet bir sebebi) demeyi daha uygun buldum. Uzanıp aldım, hiç okunmamıştı muhtemelen, tertemiz ve sayfaları kıvrıksız, kırışıksızdı. John C.Parkin'in ''s*ktir et'' adlı kitabıydı bu. İsmi ciddiyetsiz ve hâttâ kaba gelebilir ama, bu kitap aslında doğu felsefelerinden beslenen son derece önemli bir ruhsal gelişim kitabı. ''Hayatta hiçbirşey senden önemli değil'' anafikriyle yola çıkan kitapta espriyle karışık çok değerli bilgi ve uygulamalar mevcut. Kitabı okudukça, onu kaldırıp çöpe atana küfretmemiş olduğum için sevindim, çünkü şimdi kendisine daha rahat ve dolu dolu teşekkür edebilirim, önce saydırıp sonra teşekkür etme çelişkisine düşmemiş olmak iyi:) Parkin'in ruhu geliştirme üslûbunu sevdim, hayatı didik didik edip, ayrıntı ve kurallara boğarak yaşamaya çabalamak yerine basitçe ''s*ktir edin!'' diyor size ama bunu öyle sıradan bir boşverme olarak algılama kolaycılığına saparsanız, gücünü doğu öğretilerinden ve yazarın kendi hayatındaki deneyimlerden alan sağlam iğneler batıracaktır poponuza, şimdiden söyleyeyim:) Bence okunmalı, çöpte falan bulursanız alıp okuyun yani. Size uymazsa ''s*ktir et!'' deyip unutur yâhût kaldırıp yeniden çöpe atarsınız:) Belki bulup alan kişiye uyar, belli mi olur?..

- ''Çayağacı yağı'' hakiki bir mucize. Kanserle tanışıklığımdan beri kullanıyorum. Muazzam bir antiseptik ve olağanüstü bir cilt bakım malzemesi. Bitlenmeden tırnak batmasına kadar işe yaramadığı neredeyse hiçbirşey yok. Bu nedenle bir ufak şişe ''teatree oil'' evinizdeki eczanedir aslında. Tuhaf ve çarpıcı bir kokusu vardır, beni hiç rahatsız etmez. Yalnız, bütün bitkisel yağlarda olduğu gibi bunun da sahteleri var ortalıkta, dikkat, beni bu konuda kandırmayan yegâne marka İsviçre kökenli  ''Vivasan''dır daima. Aromaterapik yağlarımın neredeyse tamamını buradan alırım, biraz daha fazla öderim ama uyduruk ve kimyasal aromalarla uğraşmamış olurum. Çayağacı yağlı kremini de hep çantamda bulundururum. Kesik, çizik, tırmık, morluk, ağrı, sızı, sinek-böcek ısırığı, sivilce, uçuk vs. ne varsa yetişir imdada. Cilt tonunu düzenler, yumuşacık, ipek gibi yapar. Her türlü yanık acısı ve izinde de kullanılır. Ben ameliyat sonrası dr.umun tavsiyesiyle dikiş iyileşmesi sürecinde kullanarak başlamıştım, sonra bırakamadım zaten:) Doğal tedavi ve bakım meraklılarına hararetle tavsiyemdir. Gönül yarası hariç, her yarayı inanılmaz bir süratle iyileştirir:)

- Yarın Balık burcunda gerçekleşecek olan dolunaya dikkat... İçsel niyetler ve dilekler için uygun zaman, meditasyon ve diğer ruhsal pratikler için de öyle. En iyisi içinizdeki odaya girip şöyle bir tozunu almak, süpürmek, gerekliyi-gereksizi ayıklamak, havalandırıp içeriyi tazelemek. Ayaklar, ayak bilekleri ve lenf sistemiyle ilgili bazı sorunlar olabilir. Fazlasıyla hassaslaşmak, kırılganlaşmak ve alıngan olmak mümkün. Kendinizi aşırı uçlarda hissedebilirsiniz. Şaşırmayın, sadece ''an''da ve dengede kalın. Bu devrede ''biberiye çayı'' içmek, biberiye yaprağını yemeklere katmak ve yağını ya da taze dallarını sık sık koklamak kendinizi daha iyi hissettirebilir. Dolunay tüm evrenin hayrına OLsun. Herkesin içine ay gibi ışıklı, parlak, güzel enerjiler dolsun:)

2 yorum:

KEDiKADIN =^..^= dedi ki...

HANDANCIM YILLAR OLDU HABERLEŞEMEYELİ.
ÇOK ÖZLEDİK BİZ SENİ...
İZMİRDESİN DEĞİL Mİ?
TELEFON DEĞİŞTİ Mİ?

7 CÜCELERİM SENİ ÖPÜYORLAR...
TABİİ BİZ DE....
NAZLI-KEDİKADIN

Handan Demiralp dedi ki...

Nazlı'cığım; ne sevindim senden haber alınca:)Biz iyiyiz,sevgili Lâle ile sık haberleşiyoruz ve arada bir görüşüyoruz.Sizlerin de iyi olduğunuzu ümit ediyoruz.Hepimizden selâm ve sevgilerle... Bu arada; telefonum aynı, evet. Haberleşelim, öpüyorum çok çok...