4 Eylül 2014 Perşembe

Sakız kokulu tatlıhane...


Ayvalık çarşısında, ne iyi ki trafiğe kapalı Tâlâtpaşa Caddesi üzerinde yer alan meşhur ''Güler Tatlıhanesi''nin önünde oturmuş karton ambalajları kutu şeklinde katlıyordu. Yaklaşıp selâm verdim ve fotoğraf çekmek için izin istedim. ''Tabii çekebilirsin'' diyerek gülümsedi, ''yalnız 1 liranı alırım bak, ona göre...'' ''Eh, fazla pahalı sayılmazmış'' diyerek lâtifesini karşıladım ve fotoğrafını çektim. Ayvalık dendi mi akla gelen ilk dükkânlardan olan Güler'de işlere yardım eden bir emekli yâhût akraba falan olabileceğini düşünerek sordum: ''Burada mı çalışıyorsunuz?'' ''Evet'' dedi, ''1946 senesinden beri. Buranın sahibi benim, ben kurdum yani Güler Tatlıhanesi'ni...'' Şık cevaptı, bunu beklemiyordum doğrusu. Ayvalık'a yolu düşen yerli-yabancı hemen herkesin bilhassa zeytinyağlı-sakızlı kurabiyesinden tatmak üzere uğradığı, lor baklavası ve dondurmalı lor tatlısıyla da meşhur eski bir dükkândı Güler ve her zaman kalabalık olurdu. Buradaki her şey özel malzemelerle elde ve sınırlı miktarda üretiliyordu, yıllar içinde giderek artan şöhretine rağmen fabrikasyon tuzağına düşmeyen nadir dükkânlardandı. ''İmâlathane başka yerde'' dedi, ''oradan buraya geliyor tatlılar ve çabucak tükeniyor zaten...'' Ayvalık halkının ''Tatlıcı Tâlât'' olarak bildiği Sn. Tâlât Taşçıoğlu ile işte bu şekilde tanıştım. Ünü ülkenin sınırlarını çoktan aşmış olan damla sakızlı kurabiyenin mucidi bu yaşlı adamdı. Öyle ki; Ayvalık'ın komşu kapısı olan Midilli'den kalkıp sırf bu kurabiyelerden almak için gelenler vardı. Ayvalık'ın kendine has bir sürü lezzeti arasından sıyrılıp öne çıkıyordu Güler Tatlıhanesi'nin ürettiği tatlı ve kurabiyeler... 

Kurduğu tatlıhaneyi uzun yıllar bizzat işlettiğini, daha sonra yaşlanınca yanında yetiştirdiği ve tecrübeleriyle desteklediği çıraklarına devrettiğini anlattı. ''Yüzünüzü kara çıkarmadıkları aşikâr'' dedim, ''çok şükür çıkarmadılar, zaten onlara güvenim tamdı, öyle olmasaydı bunca senenin emeğini elimle teslim etmezdim'' diye cevapladı. ''Ama halen buralardasınız'' dedim, ''ayak alışkanlığı'' dedi, ''ayaklarım beni hep dükkâna getiriyor. Gelmişken de ufak-tefek işleri hallediyorum işte böyle...'' Ardından bana zarifçe çay ikram etme teklifinde bulundu, teşekkür ederek inşallah daha sonra bu teklifine icabet edebileceğimi belirttim. ''Hmm, demek kilisenin orada evin ha, iyi, yakınmış, sık sık gelirsin artık, sohbet ederiz'' dedi. ''Tabii gelirim, bana Ayvalık'ın eski günlerini anlatırsınız, sizden dinlemek isterim'' dedim. Eliyle ''o-hooo, bende anlatacak hikâye çoook, sen yeter ki iste'' der gibi işaret yaptı, karşılıklı gülümsedik. Sonra ona veda ettim, Ayvalık'a limonata kıvamında hoş ve de mayhoş bir akşam inmekteydi. Arkamdan seslendi: ''Çaya gel muhakkak, hem kurabiye de yersin, bak ben hep buralardayım'' :) Dönüp el salladım ona, içimden ''inşallah hep buralarda olun'' dileği geçerken. Bazı hoşlukların tekrarı olmuyor çünkü, kimine göre vakit çoktan geçmiş oluyor, kimine göre ise erken...

2 yorum:

BBB/Bir Bilen Batos dedi ki...

Böyle bir görüntü yakalamışsın, izin de almışsın üstelik çok daha güzel bir kadraj beklerdim senden cadı.. Olmamış.. Metin önemli ama fotoğraf daha önemli..

Handan Demiralp dedi ki...

O da senin işin canım arkadaşım, ben yazarım, fotoğraflarda hiç iddiam yok, işin daha ziyade anlatım kısmı ile alakadarım. Bizim hayatlarımızın fotoğraf üstadı, Ara Güler'i sensin. Ayvalık seni bekler henüz yakalanmamış kareleri yakalayıp hiç kurulmamış kadrajları kurmak için. Hakikaten çok verimli bir fotoğraf platosu, senin makinen burada hiç durmaz herhalde:) Evle alakalı gelişmeleri de bilahare paylaşacağım. Kısa zaman sonra çalışmalar başlayacak çünkü. Inşallah üst kat balkonundan manzarayı fotoğraflamak da nasip olsun sana. Cadı öptü seni ve Cheetos'u,çok sevgiyle, özlemle❤️