23 Haziran 2014 Pazartesi

Mardin kapısından atlayamadım...

''Liralarım döküldü, toplayamadım, o yare mektup yazdım, yollayamadım, vurmayın arkadaşlar ben yaralıyam, el alem al giymiş, ben karalıyam...'' diye devam edip gider bu güzel türkü. Olay yeri inceleme ekibimiz Gülsün ve Haluk, yanlarına anneleri de alıp geçen ay bir Diyarbakır-Mardin seyahati yaptılardı, beraberlerinde çok sevdiğim şehir Mardin'den kokular, tatlar ve fotoğraflar getirdilerdi tabii, oradan aklıma geldi 2005 senesinin Kasım ayında eski blogum ''Tırmık İzi''nde yayınladığım Mardin yazıları... 



Mardin'e şimdi artık emekli olan TRT spikeri arkadaşım sevgili Misket Dikmen ile beraber gitmiştik. TRT Diyarbakır Radyosu'na geçici görevle spiker desteği verilen zamanlardı, ben İstanbul'dan, o İzmir'den gelmişti. İzin günümüzde Diyarbakır'dan araba kiralamış ve şimdi ismini hatırlamadığım çok çocuklu genç bir adam olan Diyarbakırlı şoförümüzle o tarafların tozunu attırmıştık :)



O vakitler yoktu ama, şimdi artık Mardin'in de bir havaalanı var, İzmir'den direkt uçabiliyorsunuz mesela... Bana sorulursa eğer, herkesin görmesi gereken bir şehirdir derim. Sihir taşır, çok farklıdır. Yemekleri, el yapımı sabunları, kendine özgü baharatları, daracık sokaklarında tıkır-mıkır dolaşan eşekleri ve ille de günbatımı, çok meşhurdur. Medeniyetlerin harman olduğu kadim Mezopotamya topraklarını safran rengi bir deniz gibi gözlerinizin önüne seren o akşamüstlerinden birine şahit olursanız günün birinde, sihir derken ne demek istediğimi eminim çok daha iyi anlarsınız. Haa, unutmadan, Mardin'in sembolü Deyrulzafaran Manastırı'nın profesyonel genç rehberi sevgili Sercan Paslanmaz'ın şöhreti de neredeyse dünyayı tutmuştur, bilhassa genç kızların ilgi alanına girecek bu konuyu da belirtmekte fayda görürüm :) 2005'in Handan'ı olarak neler yazmışım Mardin hakkında, okumak isteyenler buradan buyurabilir. Ve bir de şu muhteşem hikaye tabii, o saf, hep temiz kalmış güzelim hatıraya selam ile...



2 yorum:

birisinin yeri dedi ki...

Yazıya bir ilâvem olmayacak. Harikasın Handancığım. Ayaklarına sağlık. Fırat'la Dicle'nin buharlaşan iklimini, plazalardaki klimalı ofislerden, cafelerdeki filtre kahvelerin gözlüğünden ,ailenden miras dedikodulardan değil, gerçeğin gözlüğünden yazmışsın. Haktır, ahkâmın da olsa kessen hakkındır artık. Sevgiler.Sabrın sonu ile

Handan Demiralp dedi ki...

Sağolasın Baver'ciğim, bilirsin beni, gittiğim her yerde durumlardan vazife çıkarmakta üstüme yoktur:) Teşekkür ederim arkadaşım, içtenlikle, sevgiyle, selamla, daima...