5 Ekim 2013 Cumartesi

Şükür kavuşturana...



Bu kapıdan içeri kaç defa girdiğimi hatırlamıyorum, İstanbul'da yaşarken içim her daraldığında  Beşiktaş'a iner, Çırağan Caddesi'nden yukarı sapan o dik yokuşu tırmanır ve bu kapıdan içeri adım attığım an derhal ferahlar, hafiflerdim. Daha sonraları içimin daralmasını beklemeden, hemen her Cuma gider oldum, orada tek başıma, saatlerce hiç konuşmadan tefekküre daldığım çok olmuştur. Bu defa da havanın tersliğine hiç aldırmadan, yağmura pabuç bırakmadan ''ölmediğim takdirde muhakkak gideceğim'' demiş olduğum mekânın kapısında durup yeniden kavuşturana, kendime verdiğim sözü tutturana şükrettim. Hakikaten çok ama çok özlemiştim...
 
 


O'nun mübarek kapısı hiçkimseye kapalı olmamıştır şimdiye kadar, buna sadece farklı dinlerden olanlar değil, insan türünden olmayan ''öteki'' varlıklar da dahildir, bilenler bilir. Bu makamdan hiçbir varlık kovulmaz, geri çevrilmez, madem ki medet umup varmışlardır bu kapıya, içeri alınacak ve korunup kollanacaklardır. Bu yüzlerce yıldır böyledir. ''Beşiktaşlı Yahya Efendi'' makamının bahçesindeki bu manzaralar bilenleri hiç şaşırtmaz bu yüzden, hâttâ türbeden çıkanların kapı önünde pabuçlarını giyerken bacaklarına sürünen türbe kedilerini okşayıp sevmesi bir nevi adettendir:) Hayli geniş olan mezarlıkta dolaşırken, çok eski mezar taşları arasından sizi gözetleyen kediler ve köpekler görebilirsiniz, çoğu da insana ve ilgiye alışıktır zaten, bu mekânın sınırları içinde kimsenin onları incitmeyeceğini bilmenin verdiği güven ve huzurla, ziyaretçilerin düzenli olarak getirdikleri yiyecek ve bağışlarla yaşar gider bu canlar, bu dergâhın manevi iklimine sığınmış tertemiz saf ruhlar, günahsızlar...

 
O benim çok eskiden tanıdığım bir dost gibidir, ne vakit kapısını çalsam hep orada, aynı yerdedir ve ne beni, ne de kapısına varan başka hiçbir kimseyi geri çevirdiği görülmemiştir şimdiye dek... O'nun bulunduğu kubbenin altı benim için ''makam-ı mukaddes''tir, tüm varlığımla orada OLmayı, o huzur ikliminde diz çöküp oturmayı ve gözlerimi kapatıp O'nunla konuşmayı hep çok sevmişimdir. Gene buluştuk hamdOLsun, kavuşmanın heyecanı içinde içeri girerken beni oraya götüren arkadaşıma ''tam bir saat...'' demiştim, ''bir saat sonra gelip alabilirsin buradan beni''. Ben saat tutmadım, saate falan da bakmadım ama, kapıdan çıkıp iyice artan yağmurun altında beni bekleyen araca bindiğimde arkadaşım ''evet'' dedi, ''tam da söylediğin gibi, bir saat kaldın içeride...'' Bilemiyorum, ben orada zamanın dışındaymışım gibi hissediyorum kendimi, sanki orada zaman donuyor, ne çok hızlı, ne çok yavaş, başka bir ritm var o sınırlar içinde. Bazen uyuyorum, ne kadar sürdüğünü bilmediğim bir uyku bu, sonra ansızın uyanıyorum falan, tuhaf yani, anlatması zor. Bildiğim; bu mekânın enerjisinin çok yüksek olduğudur, defalarca tecrübe ettiğim için söylüyorum, burada ibadet etmek insana bambaşka bir haz verir, bu mekânda vakit geçirmek hayatla ölümün ahenkli kardeşliğini öğretir, ruhu temizler, sakinleştirir, dik egoların başını eğdirip adam eder, frekansa girebileni ise tam mânâsıyla müptelâ eder, bir defa ziyaret etmek yetmez, artık her fırsatta hep gelmek, burada, bu sükûn ve huzur içinde bulunmak istersiniz. Kendimden biliyorum. Bu ziyaretimde yaşadığım çok özel bazı ''hâl''leri ise sadece en yakınımdakilere anlattım, bir de Allah biliyor, bu yeter zaten. ''Hâl ehli'' OLanlar bilsin, kâfidir...
İstanbul'a yolunuz düşerse eğer, hani vaktiniz de müsait olursa diyorum, Çırağan Caddesi  üzerinden Ortaköy istikametine giderken sol tarafta bulunan ''Yahya Efendi Sokağı''na giriniz, o hayli dik yokuşu yavaş yavaş, nefeslene nefeslene tırmanınız, çok geçmeden dergâhın kapısına varacaksınız. İstanbul denen o güzelim şehrin en müstesna manzaralarından biri önünüzde uzanırken siz bambaşka bir zaman boyutuna adım atmış olacaksınız zaten, gerisi artık sizin ruhunuza kalıyor, ben tam bir teslimiyet halini tavsiye ederim naçizane. Bırakın bu ''makam-ı mukaddes''in eşsiz enerjisi varlığınızı sarıp-sarmalasın, yıkayıp arıtsın, kâinatın muazzam dengesi ile hizalasın sizi. Yaradanın ''OL'' emrine tam bir teslimiyet içinde itaât ederek ANda ve orada OLmayı tecrübe edin hele bakalım, bir müddet evvel girdiğiniz o kapıdan çıkarken artık aynı kişi olmayacağınızı rahatlıkla söyleyebilirim size...

Ve netice itibarı ile; kalbimin en derinlerinden bir nefes gibi şu cümle yükseliyor şimdi semâya: ''Şükür kavuşturana, şükür o tanıdık aşk ile yeniden buluşturana...'' 

Hiç yorum yok: