''Senin benimle alıp veremediğin şey ne biliyor musun? Nefesin!..''
Twitter, Facebook vs. gibi ''sosyal medya'' denen o kaotik ortamda genellikle birbirinin aynı, evvelce bin kere yazılmış, paylaşılmış, sıradanlaşmış, artık öğürtü hissi uyandıran kes-yapıştır kültürü bütün hızıyla devam ederken, aradan özelliği, güzelliği, derinliği ve özgünlüğüyle sıyrılıp inci gibi parıldayanları hayranlıkla takip ediyorum. Zaten derhal farkediliyor onlar, fotoğraf seçimlerinden ifadelerine kadar, kaliteleri ve sessiz görkemleriyle hemen ayrılıyor diğerlerinden... İşte bunlardan biri, sevgili Çiğdem Cin, harikasın, hakikaten. Sen yaz, ben okuyayım lûtfen, mütemadiyen... Şükranla, hayranlıkla. (Zaman zaman sayfamı süsleyeceğim sevgili Çiğdem'in paylaşımlarıyla, ışık daima onunla OLsun...)
Ek ve de dip: Hazır yeri gelmişken; yâhû bilhassa Facebook'da sağlam bir beş senedir dönüp durmakta olan hasta yatağındaki bebek fotoğrafı var ya, hani şu ''amansız hasta, her paylaşımda Facebook ailesine 35 kuruş ödüyor, paylaşmazsanız vicdanınıza tüküreyim!..'' falan tarzında söylemlerle habire ve halen yayınlanmakta olan? Biraz akıl-fikir sahibi olan anlar artık onun hikâye olduğunu, hiç mi büyümüyor bu gariban bebek arkadaşlar, senelerdir hep o hasta yatağında sizin sosyal medyada fotoğrafını paylaşmanızı bekleyerek öylece ve çaresizce yatıyor mu? Kaldı ki; Facebook bu bebeğin ailesine paylaşım başına neden para ödesin, yoksa siz ''Bill Gates servetini dağıtıyormuş!..'' şeklinde bir aralar pek moda olan o mesaja da inanmış mıydınız? :) Bu bebek nerede, hangi ülkede, hangi şehirde, hangi hastanede, hastalığı nedir, hiçbir bilgi yok, sadece ''vicdanın varsa paylaş!'' öyle mi? Bu ucuz vicdan sömürülerini yemeyin Allah rızası için, ben bıktım görmekten, siz bıkmadınız göndermekten senelerdir! Lûtfen azıcık mantık, azıcık akıl-fikir... Mevlâna'dan, Can Yücel'den, Elif Şafak'dan, Nazım Hikmet'den doz aşımı halindeyiz zaten, bir de bu ''üç kuruşa domates'' tarzı vicdan sömürülerine girmeyelim mümkünse! Hakikaten merak ediyorum; Mesnevî'yi kaç defa aldınız elinize, kütüphanenizde mevcut mudur acep, Elif Şafak'ın ''Aşk'' dışında da cümle kitaplarını yalayıp yuttunuz mu, Can Baba'nın, Nazım'ın dönem dönem değişen, başkalaşan bütün şiirlerini hatmettiniz mi? Gerçekte okumadığınız, özümsemediğiniz insanların ortalıkta dönen popüler birkaç kelâmı ile bu yapıştırma kültür nereye kadar taşır ki sizi? Eğer bu paylaşımları yaptığınız oranda kitap okuruysanız, bu cümleleri kitaplardan bizzat siz seçiyorsanız hakikaten önünüzde hürmetle eğilirim... Ama değilseniz, kusura bakmayın, sıradan kalıyor.
Biraz özgün fikirler, biraz kişisel yaratımlar, biraz orijinal cümleler OLsun artık, Allah rızası için ya, lûtfen... Paylaşmanıza birşey dediğim yok ama, aynen alıp yayınlamakla kendiniz birşey yapmış olmuyorsunuz, o başkasının sözü, başka zihnin ürünü, altına iki satır kendi fikrinizi falan da ekleyin bari, ekleyin ki sıradanlık bozulsun, paylaşım özgün olsun, deneyin bunu, içinizdeki potansiyele, sizin OLana da dokunun azıcık e mi?..
Ek ve de dip: Hazır yeri gelmişken; yâhû bilhassa Facebook'da sağlam bir beş senedir dönüp durmakta olan hasta yatağındaki bebek fotoğrafı var ya, hani şu ''amansız hasta, her paylaşımda Facebook ailesine 35 kuruş ödüyor, paylaşmazsanız vicdanınıza tüküreyim!..'' falan tarzında söylemlerle habire ve halen yayınlanmakta olan? Biraz akıl-fikir sahibi olan anlar artık onun hikâye olduğunu, hiç mi büyümüyor bu gariban bebek arkadaşlar, senelerdir hep o hasta yatağında sizin sosyal medyada fotoğrafını paylaşmanızı bekleyerek öylece ve çaresizce yatıyor mu? Kaldı ki; Facebook bu bebeğin ailesine paylaşım başına neden para ödesin, yoksa siz ''Bill Gates servetini dağıtıyormuş!..'' şeklinde bir aralar pek moda olan o mesaja da inanmış mıydınız? :) Bu bebek nerede, hangi ülkede, hangi şehirde, hangi hastanede, hastalığı nedir, hiçbir bilgi yok, sadece ''vicdanın varsa paylaş!'' öyle mi? Bu ucuz vicdan sömürülerini yemeyin Allah rızası için, ben bıktım görmekten, siz bıkmadınız göndermekten senelerdir! Lûtfen azıcık mantık, azıcık akıl-fikir... Mevlâna'dan, Can Yücel'den, Elif Şafak'dan, Nazım Hikmet'den doz aşımı halindeyiz zaten, bir de bu ''üç kuruşa domates'' tarzı vicdan sömürülerine girmeyelim mümkünse! Hakikaten merak ediyorum; Mesnevî'yi kaç defa aldınız elinize, kütüphanenizde mevcut mudur acep, Elif Şafak'ın ''Aşk'' dışında da cümle kitaplarını yalayıp yuttunuz mu, Can Baba'nın, Nazım'ın dönem dönem değişen, başkalaşan bütün şiirlerini hatmettiniz mi? Gerçekte okumadığınız, özümsemediğiniz insanların ortalıkta dönen popüler birkaç kelâmı ile bu yapıştırma kültür nereye kadar taşır ki sizi? Eğer bu paylaşımları yaptığınız oranda kitap okuruysanız, bu cümleleri kitaplardan bizzat siz seçiyorsanız hakikaten önünüzde hürmetle eğilirim... Ama değilseniz, kusura bakmayın, sıradan kalıyor.
Biraz özgün fikirler, biraz kişisel yaratımlar, biraz orijinal cümleler OLsun artık, Allah rızası için ya, lûtfen... Paylaşmanıza birşey dediğim yok ama, aynen alıp yayınlamakla kendiniz birşey yapmış olmuyorsunuz, o başkasının sözü, başka zihnin ürünü, altına iki satır kendi fikrinizi falan da ekleyin bari, ekleyin ki sıradanlık bozulsun, paylaşım özgün olsun, deneyin bunu, içinizdeki potansiyele, sizin OLana da dokunun azıcık e mi?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder