Ona bu vedayı çok göremem, yabancım ya da can düşmanım falan değil ki, ne de olsa birkaç sene benimle birlikte, bedenimde kaldı. Hâttâ; aslında onu ben bizzat kendi varlığımdan varettim, belki başta ufacık bir kristal zerresiydi, ben onu yavaş yavaş büyüttüm, ince ince işledim, dört milimetre boyutuna gelip küçük bir struvit taşı olana kadar paşa paşa beraber yaşadık işte. Artık ayrılık zamanının geldiğini birkaç gün önce başlayan tuhaf bir sancıyla haber verdi bana, başlangıçta pek de ciddîye aldığımı söyleyemem. Ama ertesi günün akşamında kendimi en yakın hastanenin acil servisinde bulunca sevgili böbrek taşımın bu konuda gayet kararlı olduğunu anladım! Ardarda uygulanan ağrı kesici ampullerin tesiriyle ona toparlanacak biraz daha zaman verildi tarafımdan, hâttâ Perşembe gecesi upuzuuuuun bir yayını da son defa paylaştık. Gerçi yayının sonlarına doğru kendisi biraz sapıttı, sabırsızlığı arttı ama ''bana bak, ..k yeme, otur yerinde bir yarım saat daha, adamın asabını zıplatma!'' şeklinde kalayı yediğinde ''eh, hadi bakalım, az daha duralım madem'' dercesine huzursuz kıpırdanmasına bir müddet ara verdi. Birlikte eve döndük, ben biraz daha oyalanma, kendimce uzatmaları oynama niyetindeydim ama bu defa yemedi, zira benim güzel struvit kristalim için artık ayrılık zamanı gelmişti...
Uzun lâfın kısası efendim; dün akşam saat 19.00 sularında, mesanemin en alt kısmına kadar kararlı yolculuğunu sürdürmüş ve bu müddet içerisinde bana mecazî anlamda birkaç çocuk doğurtmuş olan sevgili böbrek taşımla yollarımız tamamen ayrıldı! Fotoğraftaki ortadan ikiye ayrılmış halidir, yoksa çekilen ultrason ve filmlerde böyle iki parça falan değil, gayet yekpâreydi. Düşmesi için özel hiçbirşey yapılmadı, sadece bol su içtim, bazı ağrı kesiciler kullandım ve normal aktiviteme devam ettim. Kahveyi biraz azalttığımı, onun yerine bol limonlu şekersiz çaya dadandığımı söyleyebilirim. Ağrının iyice arttığı zamanlarda sürekli nefes egzersizleri yaptım, tepem çok attığında da küfrü bastım, hepsi o kadar. Ağrı sebebiyle ağlayıp sızlamayı hiç sevmem, bu tür durumların yüzde biri sayılabilecek ağrılar karşısında derhal ''ayy, ölüyorum galiba!'' havalarına giren nanemollalardan biri değilimdir, yaşadığım türlü hastalıklar neticesi başkalarını yere serecek şartlara da epey şerbetliyimdir. Bu defa da durum değişmedi, tıbben yapılması gerekenler yapıldı, elbette ağrı olacaktı, oldu, her ayrılıkta bir miktar acı vardır elbette, yaşandı, geçti, bitti...
Spiritüel anlamda katılaşmış duygu ve düşüncelerimin, lüzûmsuz kırgınlık, kızgınlık ve acılanmalarımın, affedemediğim şeylerin neticesi olan böbrek taşım artık bedenimde değil. Fiziksel olarak vücudumuzun son süzgeçleri olan böbrekler, geleneksel Çin tıbbı ve spiritüel pratiklerde de çok önemli organlar, ying-yang dengesi içinde beyni ve bütün metabolizmayı yönettiklerine inanılıyor ve bir tür manevî elek olarak niteleniyor. Manevîyatımızda barınmaması icap eden kimi şeyler atılamayıp muhafaza edildikçe böbreklerde katılaşıp taşlaşıyor, giderek zarar veren, can acıtan kimi fiziksel oluşumlara sebebiyet veriyor. Dolayısıyla; atılması, bırakılması, tutulmaması gerekenleri yüce sistem bize bazen de böyle anlatıyor, öğretiyor. Bu özel ders ve deneyim için böbrek taşıma teşekkür ediyor ve onu hayatımdan şükranla uğurluyorum. Sol böbreğim mi daha konforluydu, yoksa artık içinde bulunduğu siyah mücevher kutusu mu, tabii orasını bilemiyorum. Ama ne olursa olsun, yolu açık olsun, bu veda ikimizin de hayrına olsun diyorum. Meraka hacet yoktur efendim, şimdi çok şükür gayet iyi olduğumu kamuoyuna duyuruyorum. Bu vesileyle, dostlardan gelen bütün değerli geçmiş olsun dileklerine, şifa niyetlerine de gönülden teşekkür ediyorum:)